Şehit Ahmet Telli İlköğretim Okulu

 

          Bazı kaynaklara göre yörenin ilk sahipleri Erythinos’lulardır. Daha sonra M.Ö. 8. yy.da Çakraz İon kolonisine katılır. M.Ö. 580’de Lidyalılar, 547’de Persler bölgenin hakimi olurlar. Antalkidos Barışı ile Amasra otonom yapıya kavuşunca, Çakraz’da ona ait köylerden biri olur. M.Ö.308-286 yılları arasında ise Amastris dönemini yaşar. Prenses Amastris’in oğulları tarafından öldürülmesi üzerine Pontusluların egemenliğine girer. M.Ö. 70—M.S.395 yılları arasında Romalılar, 1260 yılına kadar da Bizanslılar bölgede hakimiyet kurarlar. Bizans İmparatoru Mihail Osmanlılardan korkarak Amasra ve Çevresini Cenevizlilere kiralamak zorunda kalır. 1460 yılında Fatih Sultan Mehmet’in Amasra’yı fethetmesi üzerine Çakraz’da Türklerin egemenliğine girer.  

 

                Bartın ve Amasra, Anadolu’nun diğer bölgeleri gibi arkeologların yoğun ilgisini çekememiştir. Amasra ve yöresiyle ilgili yayınlarda, antik çağ tarihçileri ile gezginlerin ve coğrafyacıların anlatımlarının etkisi görülür. Çakraz’da ilk çağ yerleşimlerinin hangi dönemde olduğu kesin olarak bilinmiyor.

 

                Bilge UMAR, Paplogonia adlı eserinde;Çakraz’ın adı ve tarihi konusunda:

Erythinoi, Helen dilinin çoğul üretme kurallarına göre, Erythinos sözcüğünün çoğul biçimidir; Erythinos’lar ya da Erythinos’lular anlamına gelmektedir.Ancak kök sözcük görünümündeki Erythinos’un eski Helen dilinde anlamı yoktur.Kentin,bir Anadolu dilinden gelme asıl adı, Helenlerce erytros (kızıl) sözcüğüyle ilgili bir ada benzeyecek biçimde bozularak Erythnoi’ye çevrilmiş olmalıdır.Gerçekten bu adı ona İlliada’nın anlattığı çağda (İ.Ö. 1200 dolayları), hatta İlliada’nın derlendiği çağda (İ.Ö. 9. yüzyıl) Paphlagonia’daki bir yerli kentinin Hellen dilinden gelme ad taşıması olanaksızdı. Üstelik İlliada da o adla bir kentin anılmak istendiği de kesin değildir; hiç değilse, Strabon çağında (İ.S. 1. Yüzyıl başı) orada bir kent ya kurulmamıştı ya da eskiden varken yıkılmış, varlığını köy niteliğiyle bile sürdürememişti.Çünkü Strabon(12 III 10) Eryhinoi için “...bunlar iki yüksek kayalardır” diyor, bir kent ya da köyden hiç söz etmiyor.İlk çağın ileri döneminde, burada bir kentçiğin kurulduğu anlaşılıyor.Kentçiğin yeri Amasra doğu yakınında, karayolu üzerinden 20 km. kadar ilerisinde, kıyıdaki Çakraz’da saptanmıştır.Çakraz köyü deniz kıyısından içeriye doğru uzanır; çok yakınında yukarıda, Bozköy bulunur ve bu yüzden bazı haritalarda iki köyün birden Çakrazboz diye işaretlendiği görülür. Hirschfeld, 1880’lerde orada ve çevresinde mermer mimarlık yapıtı parçalarına rastlamıştı. Kalinka’da 1930’ların başında, oradan bir saat yürüyüş uzaklığında kuzeydoğuda bir kaya yüzeyinde yazılı bir kabartma bulmuştu; bu kabartmada 15 genç erkek ile bir tanrıça canlandırılmaktaydı...”demektedir.

 

               P. Minos Bıjıskyan 1817-1819 yılları arasında Delikli Şile hakkında şöyle der: Delikli Şile Amasra’nın 9 mil uzağındadır. Burada uygunsuz bir Liman, ufak bir çay ve Çakras denilen bir burun vardır.

 

               Arrianos da burada Eritalı namıyla bir Grek halkının varlığını zikreder.

 

               Ayrıca Uluslu İsmail Hamdi Efendi (yaklaşık 400 sene önce) Atlas isimli eserinde Delikli Şile’de Kilise ve Su kuyusu varlığından bahsetmektedir.

 

               20. yy.ın ikinci yarısından sonra inşa edilen Çakraz Şeyhler Köyü Camisinin temel kazılarında, bir çok antik esere rastlanıldığını, yöre halkı ifade etmektedir.

 

               Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması, Navarin olayı ve Osmanlı-Rus savaşı nedeniyle iç güvenliğin çözülmesini fırsat bilen bir Rum çete başı, Pontuslu Lefter, Samsun yöresinden topladığı, haydutlarla Çakraz ve yöresine baskınlarda bulunmuştur. Erkekler gece ve gündüz köylerde Lefter’in şerrinden kurtulmak için nöbet tutmuşlardır.

 

               1838 yılının 25 Mayıs’ında Fransız Eugene Bore; denizden bir tekneyle Çakraz’a ulaşır. Notlarında; “Yolculuğumuz kısa sürdü ve Çakraz’a vardık. Burada birkaç sandal ustası karaya indi. Bizde kısa süre zarfında bir hangarın temelindeki güllerle süslü iki beyaz mermeri inceledik. Onlar bizim müzelerimizdeki gibi güllerle işlenmiş birer sanat eseriydi. Buralar Eritrinien kolonilerine aitti” demektedir.

              

               1846’da kömür madeni yatakları için Çakraz’a da uğrayan mühendis Hommaire de Hell’in notları arasında; “Çakraz otuz evli bir kıyı köyüdür ve burada her yıl taka türünden on tane tekne yapılmaktadır” türünden cümleler vardır.

 

               İttihat ve Terakki’nin iktidarda olduğu yıllarda Mustafa Zeki bey Amasra Nahiye Müdürüdür.  16.03.1894 tarihli Ali Obası Köyü İmam ve Muhtarının imzalarını taşıyan tutanak, köylerin içinde bulunduğu ekonomik krizi ortaya koyması bakımından ilginçtir. Tutanakta; “Köy halkından maddi durumu müsait 17 kişiden 4’er kuruş 10 ‘ar para toplanarak 1892 senesinden kalma Ramazan Ayı Hocasının borcu ödenecektir. Köylüler yalnızca Ramazan ayında hoca yüzü görmektedir. Yapılan bu dini hizmetin karşılığını da ancak iki yılda ödenebilmektedir, ibareleri bulunur.

 

 

COĞRAFİ KONUM

            

               Batı Karadeniz Bölgesinde Bartın İli’ne bağlı Amasra İlçesi’nin doğu bölümüne 14 km. uzaklıkta yer alır. Kuzeyini Karadeniz çevrelerken, doğuda Göveles, güneyde Mevren, batıda Makaracı Köyü ile komşudur. Deniz seviyesinden ortalama yüksekliği 25 m.dir.

 

DOĞAL YAPISI

 

DAĞLARI

 

                Çakraz bir bölge ismi olup, yüksekliği 1000 metreyi geçmeyen dağlarla çevrilidir. Dağlar oldukça dik, sahillere doğru sarp ve kayalıktır.

 

                En önemli Dağları güney doğuda Esenler, güneyde Yazılı Gökçeağaç, Gürcüoluk ve batıda Karabalçık’tır.  

 

OVALARI

 

               Bölgenin orta kısımlarına rastlayan Çakraz Ovası bir dere ile ikiye bölünür. 

 

BİTKİ ÖRTÜSÜ (FLORA)

 

               Çakraz’ın yüzölçümünü ormanlar, tarımsal alanlar, kültüre elverişsiz boşluklar ve köylere ait yerleşim merkezleri kaplamaktadır. Bitki Coğrafyası bakımından oldukça karışık bir durum gösteren Çakraz Bölgesi hem Karadeniz, hem de Avrupa Sibirya bitki coğrafyasına ait bitki grupları ve türlerini barındırır. Çakraz’ın bitki örtüsünü genellikle yayvan ve iğne yapraklı ağaçlar oluşturur. Sahilden 600 metre yüksekliğe kadar alanın karakteristik ağaçları meşe, kayın, kayacık ve gürgendir. Daha üst bölümlerde kısmen kestane, çam türleri, kısmen köknar ve şimşir, sahil şeridinde fıstık çamı ve fındık plantasyonları yaygındır.

 

                Diğer ağaç ve bitki türleri ise kızılcık, muşmula, böğürtlen, ıhlamur, kuşkonmaz, defne, sarmaşık, ormangülü, eğrelti otu, papatya, sütleğen, yonca, kuşburnu, adaçayı, kekik ve yüzlerce alt floradır.

 

                Toprak karakteri ve iklimi bağ, bahçe tarımına uygun alan yörenin ürün deseni arasında; kısmen buğday, mısır ile sebze ve meyve türlerinin tümü görülebilir. Son yıllarda amatörce çilek yetiştiriciliği de dikkat çekmektedir.

 

                Çakraz’da Bern Sözleşmesi gereği koruma altına alınmış bitki türü bulunmamaktadır. 

 

YABAN HAYATI (FAUNA)

 

                Çakraz Faunası, çift yaşamlılar, sürüngenler, memeliler ve kuşlardan meydana gelir. Çift yaşamlılardan kurbağa çeşitleri, sürüngenlerden kertenkele, yılan ve tosbağa çeşitleri, memelilerden kurt, çakal, gelincik, porsuk, tilki, sansar, sincap, kirpi, köstebek, fare çeşitleri, yaban domuzu, tavşan ve yarasa türlerini sayabiliriz. Kuş çeşitleri arasında leylek, alakarga, üveyik, guguk kuşu, serçe, karabakal, şahin, atmaca, doğan, bıldırcın, keklik, çulluk baykuş, ağaç kakan ve bülbül yer alır.  

 

İKLİM

 

               Çakraz’da yazları sıcak, kışları serin geçen ılıman deniz (Karadeniz) iklimi hüküm sürer. Türkiye ortalamasının iki katından fazla yağış alan Çakraz’ın yıllık yağış tutarı ova kısmında 1000 m3  olurken, daha yükseklerde 1200 m3 ‘tür.  Nispi nem oranı  % 80 düzeyindedir. Rüzgar genelde kuzeyden, güneydoğudan ve kuzeybatıdan ortalama 2.4 m/s hızla eser. Çakraz’da en sıcak ay; ortalama 23 0C sıcaklık ile Temmuz, en soğuk ay ortalama   4,2 0C ile Aralık’tır. Toplam açık günler sayısı 225 yağışlı günler sayısı 125 ve karla örtülü günler sayısı da 15’dir.

 

               Deniz turizmine en uygun aylar; Haziran, Temmuz, Ağustos ve küresel ısınmadan dolayı Eylül olarak belirmektedir.

 

 

DİNİ BAYRAM KUTLAMALARI

 

    Çakraz’da bayram kutlamalarına oldukça özen gösterilir. Arife gününe kadar yufka açma, makarna kesme ve diğer hazırlıklar bitmiş olur. Bu konularda imece usulü en fazla başvurulan yöntemdir.Her şeyden önce bayrama girerken evin çok temiz olması gerekir. Tüm Çakrazlıların inancı bu yöndedir.  

 

               Geleneksel Çakraz Bayramlarının en önemli unsuru yemek sunmadır. Bayramlarda et yemeği, dolma, sütlaç, zırva, yoğurtlu makarna, börek ve isteğe göre hazırlanan diğer yemekler gelen konuklara ikram edilir. Delikli Şile’de 40 adet kuru yufkadan yapılan tatlı börek, damakları fetheden bir tatlı türüdür. Eski zamanlarda Arife günleri veya bayramdan bir gün sonra ya köy meydanında, yada mezarlık yakınlarında, bayram mönüsü için yapılan yemeklerden birer tabak getirilerek yenirdi. Bunun adı Gonat Çıkarma oluyordu. Ne yazık ki anılan gelenek günümüze ulaşamadı. Yemekten sonra mezarlık için topluca dua okuması da yapılıyordu. 

 

               Köylerin bayram kutlama sırası Osmanlılar döneminde konulmuş ve günümüzde  de aynı şekilde devam etmektedir.  

 

               Köylerin kutlama sırası şöyledir: 

 

Ramazan Bayramı;

 

1.Gün : Hatipler, Karakaçak

2.Gün : Akkonak, Şenyurt

3.Gün : Ali Obası  

 

Kurban Bayramı;

 

1.Gün : Zurnacı, Akkonak

2.Gün : Hatipler, Karakaçak

3.Gün : Bozköy, Ali Obası

   

KIZ İSTEME VE SÖZ KESME

 

               Günümüzde Çakrazlı gençler modern usullerle evlilik adımlarını atıp dünya evine girerler. Geleneksel yöntemlerde ise tanışma, Nişan ve düğün yapma, günümüze göre farklılıklar içeriyordu. Bir kere gençlerin evliliğine aileler karar verirdi. Yada gençler düğün ve bayramlarda tanışırlardı. Ailelerin de tasdik ettiği bir yuva kurmanın ilk adımı Allah’ın Emri, peygamberin kavli ile kızı istemekten geçerdi. Bu sınav geçildikten sonra Nişan sırası vardı. Nişan için ise kız tarafından oğlan tarafına bir mendil verilir ve bunun adı da Söz Kesimi olurdu. 

 

NİŞAN VE DÜĞÜN

 

               Nişan töreni kız evinde yapılırdı. Törenin içinde eğlenti mutlaka vardır. Eğlentinin devam ettiği esnada kayınpeder olacak gelinine nişan yüzüğünü takar. Kız tarafı da damat için nişan yüzüğünün  bulunduğu Mendil Bohçası sunar. Bu yüzük de damat adayı eve döndüğünde, damadın annesi tarafından takılır. Düğün tarihinde her iki taraf birleşir. Elbise, takı ve rakı konusunda mutabık kalınır. Tüm bunlar düğün hazırlığının dört dörtlük gittiğini gösterir.

 

               Kararlaştırılan Cuma günü gelip çattığında,Cuma Namazını müteakip tellal çağırılır. Tellalın sözlerinde her köyü davet vardır. Etkinliklerin akışı için “Düğün Başı” tespit edilir. Düğüne Bizzat davetin yolu “ Okulluk” tan geçer. Davet edilenin nüfuzuna göre tam tavuk, yada bir but, böreğin içine konulup, küfeyle bizzat kişilerin evlerine kadar getirilir ve dağıtılır. Bu işlemlerden sonra; 

 

               Cumartesi günü Helva Karması yapılır. Diğer hazırlıklara devam edilir.  

 

               Pazar günü Helva Kesmesi vardır. Oğlan evi, helva dolu tepsiyi kız evine gönderir. Aynı gün oğlan evine komşuları ve yakın köydekiler yiyecek yardımında bulunurlar. 

 

               Pazartesi ise Boya Yakma günüdür. Bu etkinlikte genç kızlar Sıra Çıkma yaparlar. Aynı zamanda geline alınan elbiseler sergilenir. Oğlan evinden önem sırasına göre köylere Okuluklar gönderilir. 

 

               Salı günü; davul, zurna, cümbüş, keman, gırnata (klarnet), Kemane (keman), darbuka ve köçeklerden oluşan Mehterlerin gelme günüdür. İkindiyi müteakip kız evinde Yük Alması yapılır. Akşamleyin damat tarafında Oğlan Kınası yakılır. Geceleyin eğlenti yapılır. Bu eğlentiye sadece oğlan evi köyündekiler katılır.  

 

               Çarşamba günü ise tam düğün başlar. Gün içerisinde Yatak düzeltmesi ve Kız Kınası etkinlikleri vardır (Burada kına türküsü söylenir,bakınız sayfa 10). Genç Kızlar yine Sıra Çıkma yaparlar. Bu esnada düğünü seyreden erkekler kızlar tarafından maniler ve türküler yakılır. Delikanlılar da manilerle cevap verirler.  O gün erkek evine her kim gelirse mutlaka yemek yedirilir. İsteyene içki verilir. Düğüne gelenlere Posta denir. Onlar ki Mehterler tarafından karşılanır. Postalar da düğün sahibine para hediyelerini sunarlar (kız evine ait postalar) Düğün Türküsü söylerler. sayfa 10). Biraz kafayı bulanlar silah atar. Zamanla, varsa husumetler ortaya çıkar. Hatta büyük boyutlu kavgaların çıkması da olağandır. Düğün aynı içerikte geceleyin devam eder. 

 

               Perşembe günü, düğünün o kalabalığı, o zorluğu içinde Hak Alma vardır. İşin zorluğundan Düğün başı ve düğün sahibi gına gelir. Gelin evinin uzaklığına göre Hak Almasına gidilir. Eve varıldığında, gelin merdiven basında damadı karşılar. Damat geline “Görümlük” takar. Anne ve ona yakın kimseler çığlık atarak ağlamaya başlarlar. Kızı için, “Gızcıvazım, gızcıvazım mancarları diktiy, bahçeleri yaptıy, yemeden gidiyorsuy gızcıvazım. Ben sana şimdi nasıl dayanam gızcıvazım...” benzeri yakılar yakar. Sonra evin önüne çıkılır ve gelin ata biner. “Soyunu devam ettirsin, dölü bol olsun” düşüncesiyle kucağına bir erkek çocuk verilir. Ardından damadın evine doğru hareket edilir. Evin önüne gelindiğinde gelin attan iner. Eline pekmez sürülür. Bunun anlamı da “Eve yapışsın, evine bağlı olsun” dur. Damat yatsı namazını müteakip sille tokat yada burma ile gerdeğe uğurlanır. Ayrıca evin kapı ve duvarları tekmelenir. Bunu da Güvey Koyma denir.  

 

               Cuma günü kız tarafı, damat evine Duvak Günü için gelir. Buradaki amaç gelinin bakire çıkıp, çıkmadığını kontrol etmedir. 

 

               İşte bu etkinliklerle geleneksel Çakraz düğünleri sona erer.  

 

YEMEK KÜLTÜRÜ

 

               Çakraz’ın yemek kültürünü belirleyen unsurlar arasında, halkın hayata bakış tarzı, gelenek ve görenekleri, ortak karakter, pişirme teknikleri, iklim ve ekolojik dengelerin büyük payı vardır.  

 

               Leziz Çakraz yemekleri etli, sebzeli, sütlü, hamur işli ve zeytinyağlı yemekler ile pilav, çorba ve tatlı çeşitlerinden oluşur.  

 

               Çakraz ekonomisinde hakim argüman tarım olduğundan aileler kalabalıktır. Bu ailede sofra birdir ve yemekler aynı kazanlarda, tencerelerde pişirilip yenir. Aynı sofraya oturulur ve tek kabın içinden bireyler karınlarını doyururlardı. Küçükler, büyüklerin kaşığı tabaktan çıkmadan kaşığını daldırmazdı. Genelde tahta kaşık kullanılır, fakat varlıklı ailelerin sofralarını ise demir kaşıklar süslerdi. Yemeklik malzemeler arasında; bulgur tarhana, salça, marmelat, hoşaf, pekmez, keşkek, makarna, yufka, tereyağı ve kavurma bulunur. 

 

               Yemek çeşitlerine gelince; Çorbalardan Tarhana, Ovmaç ve Mısır Unu Çorbası tercih edilir. Hamurlu yiyecekler arasında kıymalı ıslama, makarna, mantı, ekmek buğulama, yufka, yumurtalı ekmek, gartlaç, kol böreği, serme ekmeği ve yağlı gözleme bulunur. Yumurtalı yiyecekler arasında da yumurtalı ısbut, mıhlama, peynirli yumurtalı omleti saymak mümkündür. Mancar, çükündür mancarı (pazı), derme toplama mancarı, balık pilaki, darı mancarı, kökü kızıl mancarı, kabak, pırasa kavurması, ebe gümecide sebze yemekleri arasındadır. Kompostolardan sütlü armut, sütlü karakavak, ayvalı yahni, soğanlı yahni tercih edilirdi. Tatlılar arasında, incir tatlısı, kaygana, sütlaç, zırva, böreklerden kuru yufka böreği, deli oğlan sarığı, kabaklı tatlı börek en önemlileridir. 

 

HALK OYUNLARI

 

               Çakraz Halk Oyunları; Amasra, Ulus, Kurucaşile yörelerinde oynanan oyunlarla benzerlik arz eder. Halk oyunları Bayramlarda, düğünlerde ve eğlencelerde gerçekleştirilir. Oyna başlamak için kıyafet seçimi diye bir zorunluluk bulunmamaktadır. Kişilerin özel günlerde giydikleri ve adına kişlik denilen elbiseler içinde bulunmaları oyun oynamak için kafidir. Tabii olarak, oyunların oynanmasında bir folklor grubu da gerekmemektedir. Her yaştan her meslekten olan insan oyunlara iştirak edebilir. Açık hava düğünlerine davul, zurna, cümbüş, keman, klarnet ve darbuka gibi enstrümanlar eşlik eder. Bunların yanında eski düğünlerde, bayanlar arasında gerçekleştirilen kına yakmalarında zilli maşa, zilli ve zilsiz def, kaşık ve ud çalınması da olağandı.  

 

               Türkiye’nin diğer yörelerinde olduğu gibi, bir halk oyununun mutlaka bir türküsü vardır. Bartın türküleri öykülerini yöre insanının özel yaşamından almışlardır. Gerçekleşen bir olay, aktüel bir konu türkü haline dönüşür ve dilden dile uzayıp gider.  Mavili, Kavşak Suyuna Giderken, Aman Of (Elma Aldım Bartın’dan), Döktür Muazzez, Dıv dıv, Bartın Çiftetellisi birer oyun türküsü olup, Haydah Nirinay, Gide Gide ve Bahçelerde Patlıcan isimli türkülerin oyunları yoktur.  

 

               Bartın halk oyunlarına, halk müziğinin belli ölçü ve tartımı bulunan Kırık Havaları eşlik eder. Bazı türkü isimlerine nakarat bölümünde tekrar edilen kelimeler sebep olmuştur. Bunun en belirgin örneğini Dıv Dıv’da görürüz. Kavşak Suyu’na Giderken in isim sebebi ise Bartın Şehir Merkezindeki Kavşak Suyu çeşmeleridir. Oyun oynama esnasında sergilenen figürler türkülerin özü ile de çok alakalıdır. “Mavili” hariç diğer oyunlarda omuz titretme, ayakları kuvvetlice yere vurma, parmak şıklatma figürleri bulunur. Mavilideki figürler ise, ritmik yürüme, el şıklatma ve yere çöküp ayağa kalkma biçimindedir. Ayakla yere vurma enstantanesi, özellikle oyuncunun gücünü, oyuna olan hakimiyetini ve güzel oynadığını gösterir. Dahası birkaç kattan oluşan ahşap evlerde oyunlar oynanırken, bir alt kattan kimin oynadığını fark etmek mümkündü. Kavşak Suyu’na Giderken isimli oyunun bir bölümü serbest, diğer bölümü de kuralsızdır. Bunun haricinde, Bartın’da serbest oynanan bir halk oyunu bulunmamaktadır.  

 

               Bartın halk oyunlarının bir ekip oynarsa kıyafet biçimleri şu şekilde oluşur. Kızlar kadife şalvar, dantel süslemeli ve kollu ceket, ceket üstünde uskufa yelek ve ayaklarına yemeni giyerler. Boyunlarına beşi bir yerde isimli altın takı, ya da mahmudiye dizisi takarlar. Başlarına da alın kısmında elmas iğne takılı ve bordo renkli kep tipinde bir başlık ve başlık üzerine yüzeyi pullarla işlemeli tül çatkı; veya tel kırma işlemeli yazma takarlar. Erkekler de, diz hizasına olmak üzere deri çizme, üzerini diz altı dar ve düğmeli, diz üstü bol olan siyah renkli setre pantolonla tamamlarken, üst bölümü için siyah düğmeli yakasız beyaz gömlek, siyah renkli yelek giyerler.  

 

EĞLENCELİK OYUNLAR

 

               Çakraz’ın kuşaktan kuşağa taşınan eğlencelik oyunlarında; yöre insanının pratik zekası, sevecenliği, paylaşımcılığı ve çevikliği görülürdü. 20-25 yıl öncesinde tek tük görülebilen bu oyunların hiçbiri günümüze ulaşamamıştır.  

 

               Cemal Oyunu’nu oynanması Ramazan ve Kurban Bayramlarına rastlardı. Nerede bayram yapıldıysa O köyün gençleri bayram akşamı buluşurlar. Aralarında oyun oynayanlar, Şarkı ve türkü söyleyenler mutlaka vardır. Oyun başladığında evler tek tek ziyaret edilir. Oynama cesaretini gösterebilenler, aşıklar ve enstrüman çalanlar hünerlerini sergilerler. Nadir olarak ilahiler de söylenirdi. Ev sahibi bu etkinliğin karşılığında bayram yemekleri verir. Yaşıtları varsa (erkekler) katılırdı. Ev dolaşmaları bittiğinde mevsimine göre açık havada veya köy odasında toplanılırdı. Ardından yemekler yenilir ve Burma oyunuyla gece yarılarına kadar eğlenilirdi.              

 

               Bunun haricinde çocukların, gençlerin ve orta yaş gurubunun oynadığı eğlencelik oyunlarda vardı. Mekana göre evlerde, köy aralarında ve çobanlık yapılırken oynanan başlıca oyunlar şunlardır; 

 

               Beştaş, Dokuztaş, Düngülüş, Aynuz buynuz, Ebe, Yesir Alma, Gamak Alma, Topaç Çevirme, Çelik Çomak Oyunu, Solak Oyunu ve Bezirganbaşı’dır.  

 

               Kış gecelerindeki aile ziyaretlerinde; ne anlama geldiği bilinmeyen söylemler, sohbetlerin sonlarında yer alırdı. “Eveleme, Develeme, Deve Guşu, Ayguç, Guyguç, İpten Oluğa, Oluk Çeker Boluğa, Zellem Sırça, Çektir Çubuğa”.  

 

MANİLER

 

               Çakraz’da mani söyleme geleneği ön plandadır. Yaygın temalarını aşk ve özlem teşkil eder. Kız ve delikanlıların söylemiş olduğu bazı mani örnekleri aşağıya çıkarılmıştır. 

 

 

KIZLARIN DELİKANLILARA ATTIKLARI MANİLER

 

 

 DELİKANLILARIN  CEVAPLARI

 

Aman efendim aman,

Samanlık dolu saman.

Eller düğün yapıyor,

Bizim düğün ne zaman?

 

Udumu çala çala,

Çıktım bir ince dala.

Eğer beni seversen,

Ananı dünür yolla.

 

Ey, biber ek biber ek.

Biber Dalında gerek.

Senin gibi oğlana,

Benim gibi kız gerek.

 

Hoş geldin diyemedim.

Bir mendil veremedim.

Sen mi geldin sevdiğim?

Ben seni bilemedim.

 

Kapelesi ak gibi,

Nereye gidiyosuy ok gibi?

Dönüp arkaya bakmayosuy,

Burda yangunuy yok gibi.

 

Gidene uğurlar olsun

Deryalar yolun olsun

Dönüp arkaya bakmayosuy

İki gözün kör olsun

 

Gemi üstünde urgan.

Altında telli yorgan.

Yarimi alır isem,

Kesecem çifte kurban.

 

Ağla bozuk değil mi?

Teli eksik değil mi?

Söz mendilin verilmiş,

Bana yazık değil mi?

 

Yumağı saracağım.

Aşkınla yanacağım.

Dosta düşmana karşı,

Yar seni alacağım.  

 

Gerdanıma inci takarım.

Her derdine bakarım.

Hiç korkacak halim yok.

Anadan doğma bekarım.

 

Çarşıdan bakır aldım.

Derin uykuya daldım.

Kız ben seni görünce,

Çarpıldım dona kaldım.

 

 

              

                         

ŞİİRLER

 

ÇAKRAZ

 

Amasra’dan çık yokuşu,

Sahil boyu kuş bakışı

Dağı taşı yâr nakışı

Seyreyle dur gün boyunca

 

Amasra’nın bir yavrusu,

Çok şirindir bak doğrusu

Kalmaz başım bir ağrısı

Seyreyle dur gün boyunca 

 

İnce kumu şifalıdır

Siyatiğe devalıdır

Güzelleri edalıdır

Seyreyle dur gün boyunca

 

Denizi berrak daha duru

Mavi, yeşil daha koyu

Yaradan’ın renkli nuru

Seyreyle dur gün boyunca

 

Düzen verir Kamil saza

Çalıp söyler gel bu yaza

Bayılırsın gel Çakraz’a

Seyreyle dur gün boyunca

         

Kamil YÜCEL

 

TÜRKÜLER

 

Kına Türküsü 

 

Beni kundaklara sardın

Geceni gündüz eyledin

Ne tatlı ninni söylerdin

Benim güzel canım annem

Helal eyle helal eyle

Annem hakkını helal eyle

 

 

Başucuma gelenim sen

Gözyaşımı silenim sen

Dertlerime devasın sen

Benim güzel canım annem

Helal eyle helal eyle

Annem hakkını helal eyle

 

Beni büyütmekti derdin

İşte muradına erdin

Ne tatlı ninni söylerdin 

Benim güzel canım annem

Helal eyle helal eyle

Annem hakkını helal eyle

 

 

Kız anası kız anası

Başında mumlar yanası

Gelin avucunu açmıyor

Nerde bunun kaynanası

Benim güzel canım annem

Helal eyle helal eyle

Annem hakkını helal eyle

 

 

 

Düğün Türküsü 

     

Hey gaziler gaziler

Yol göründü aman

Biz buradan giymeyoz

 

Canlı tavuk gelsin

Datlı börek gelsin aman

Biz buradan gitmeyoz

 

 

 

 

 

Baklavada gelsin

Datlı börek gelsin aman

Biz buradan gitmeyoz

 

Duzlu sütlaç gelsin

Datlı börek gelsin aman

Biz buradan gitmeyoz

 

Muhallebi gelsin

Canlı Tavuk gelsin

Biz buradan gitmeyoz

                                  

                                                              

HALK İNANÇLARI

  • Akşam öten horozun uğursuz getireceğine inanılır.

  • Ay tutulduğu zaman tüfek atılır.

  • Aynanın kırılması evde uğursuzluk işareti sayılır.

  • Baykuşun ötmesi evden ölü çıkacağının işaretidir.

  • Çekilen dişler atılmaz, bir duvar kovuğuna yerleştirilir.

  • Çocuğun beşiğinin altına uslu olsun diye Koyun Postu serilir.

  • Çocuk kabakulak hastası olursa, yüzüne tencere karası sürülür.

  • Çocuk yeni doğduğunda kalburdan geçirilmiş su ile yıkanır.

  • Gece ve gündüz köpek ulumaları uğursuzluk sayılır.Köpeğin susması için ekmek atılır.

  • Göz seğirmesi kişileri telaşlandırır.

  • Hastaya kurşun dökülürse, iyileşeceğine inanılır.

  • Kapı eşiğine oturmak uğursuzluk sayılır.

  • Kayan yıldız görülürse “Yıldızım Gökte” denir.

  • Kısmeti çıkmayan kızlar için evin bacasına şişe konur.

  • Geceleyin kül dökülmez, küle basılmaz.

  • Muhallebi tenceresinin dibini sıyıran kişinin düğününde kar yağacağını inanılır.

  • Nazar değmesin diye 41 çörek otu, 3 karanfil, 7 diş sarımsak bir bez  içine konur ve omuza dikilir.

  • Oklava elde iken üzerinden atlanmaz.

  • Parmak kütletmenin, şeytanın tespihini çekmek anlamına geldiğine inanılır.

ÇAKRAZ’DA ATA SÖZLERİ

  • Abdal ata binince bey oldum sanır.

  • Armuduy sapı, üzümüy çöpü va deme.

  • Bayram haftası bu, mangal tahtası değil.

  • Bedava sirke, baldan tatlıdır.

  • Be deyom hallov düzünde atla, sen deyosuy galacıda gapla.

  • Bir ağaçtan hem ok küreği, hem de bok küreği olur.

  • Bitlerim pire oluya.

  • Civcivli tavuğun ibiği kızarmaz.

  • Deli öküzüy goşumu iyi olu.

  • Eceli gelen köpek, cami avlusuna sinermiş.

  • Eşşeğe binmeden maksat, ayak sallamaktır.

  • Fukaranın töngeli köynürmü?

  • Goca öküz, otluk yıkımında doyarmış.

  • Guru guru kirenne, başımıza gelenle.

  • İyilik iyilik olsa, koca öküze bıçak olmaz.

  • Kimiy arabası gıcırdasa, ona binya.

  • Şalgam suya girince, yağ oldum sanmış.

  • Yaz günü gölgede yatanıy, kış günü ekmeği esmer olur.

ÇAKRAZ’DA LAKAPLAR

 

            Diğer bölgelerde olduğu gibi Çakraz’da da aileler belirli lakaplarla anılır. İşte bazı örnekler:

 

AGA MEHMETLER BURGUCULAR EMİNALAR HATİPLER KAHYALAR KOCAREİSLER ÖMERLER SIÇANLAR
AGAREİSLER CUMACIOĞULLARI EMİRLER HAYTALAR KALAFATÇILAR KOPUKLAR PAPALAR TELLİOĞULLARI
AHMET AĞALAR ÇERKEZLER EYÜBOĞULLARI HÜSEYİN ÇAVUŞLAR KALAYCILAR MAHMUTLAR PAŞAOĞLU YAZICIOĞULLARI
AK AHMETLER ÇOLAKLAR FENERCİLER İNCEREİSOĞULLARI KARAİMAMLAR MEMİŞOĞULLARI SAKAR AHMETLER  
ALAYLAR DELİÖMEROĞULLARI GATLELER KADİRLER KARTHASANLAR MOLLAOĞULLARI SARI AHMETLER  
BALCIOĞLU DEMİRCİOĞLULLARI GEBEŞLER KAHVECİLER KEMİK HOCALAR MUSTAFA REİSLER SATILAR  

 

ÇAKRAZ – Sosyal Yapı

 

İDARİ YAPI VE NÜFUS

               Muhtarlıklar 

 

               Çakraz Bölgesinde 9 muhtarlık bulunmaktadır.

 

Muhtarların isimleri (28 Mart 2004 seçim sonuçlarına göre)  ve ilgili köylerin nüfus bilgileri de (22 Ekim 2000 tarihli sayıma göre) aşağıya çıkartılmıştır. 

 

KÖYÜN ADI

MUHTARIN ADI

KÖY NÜFUSU

Çakrazşeyhler Köyü

Cengiz KOÇER

380

Çakrazova Köyü

Bahattin DİLDAL

201

Hatipler Köyü

Hüseyin SAKA

112

Şenyurt (Zurnacı) Köyü

İbrahim KARA

263

Topallar Köyü

Şaban BAYRAK

121

Karakaçak Köyü

Cevdet AKSU

433

Çakrazboz Köyü

Mehmet BOZKIR

258

Akkonak (Şili) Köyü

Naci TUNÇ

177

Ali Obası Köyü

Mehmet GİRGİN

354

TOPLAM

 

2.299

 

ÇAKRAZ – Turizm

 

TURİSTİK DEĞERLER VE TURİZM ÇEŞİTLİLİKLERİ

 

PANORAMİK DEĞERLER

 

Çakraz isminin neyi çağrıştırdığı bilinmiyor. Fakat Çakraz dallardaki yeşili, göğün engin maviliğini, denizin uçsuz bucaksız güzelliğini, dağların denize değmesini hissetmedir. Ya da Çakraz İnce Mehmed romanını İsfendiyar Dağlarının denize değen eteklerinde yazabilmektir. Evet Çakraz sıra dağlar, sıra tepeler, minyatür bir ova, deniz ve gökyüzü demektir. Köyüstü, Topallar, Bozköy ve Düz İlit Tepeleri otantik dokunun baki noktalarını oluşturur. Tepelerin ve arazinin yarısı kızıl, diğer yarısı da kahve rengini sunar. Dokuz köy bir benek misali ovada, bayırda, tepelerde konuşlanmış ve gizemlerle doludur. Kızılca Yokuş çamurlarının inatçılığını, oradan geçenler bilir. O inatçı çamurlar “Çakraz çökelez arabası göveles” söylemini üretmiştir. Karadeniz’e gelenler çok iyi bilirler ki, kıyılardaki kumsallar kendilerini gizlerler. Arabaların geçtiği yollardan görünmezler. Ama aşağılara yürünürse önce evlerin damlarındaki kırmızı kiremitler ve sonrada kumsallar ortaya çıkar. Aynı Çakraz ve Delikli Şile kumsallarında olduğu gibi. 

 

Hele Çakraz plajı bütün sıcaklığıyla bedenleri sarmak ister. 1960 yılından bu yana İsveçli, Finlandiyalı, Belçikalıları sardığı gibi. Aynı plaj Osmanlılardan 20. yy.ın ilk yarısına kadar sürtme sandalların, çektirmelerin ve salapuryaların imal yeriydi. Mitolojideki yunusların, sebebiyet verdiği yıldızın ismiyle de zaman zaman anılmıştır. Yani Şimal Yıldızı. Şimal Yıldızı’ndaki Karadeniz kara değil, ya mavi, ya yeşil yada turkuvaz renklidir. Kara kısmı ak ve kahverengine bürünmüş. Bazı kısımlarına yeşille sürme çekilmiş. Erik, elma ve armut çiçekleri bembeyaz bir gelinlik gibi ağaçlarını örter. Serçe, çekirge ve Ağustos böceği sesleri ortalığı doldurur. Bülbüller en güzel şarkılarını sanki Çakraz için söylerler. Anlatılanlar yaza ait görüntüler. Ya sonbahar! Hem şölen, hem de hüzün sunar. Sabahları ay, sararmış ağaçlara. Selam vererek gökyüzüne çekilir. Sular üzerinde hep yaprak taşır. Su için yaprak bir yük değil, yitirilen bir dosttur.  

Grup vaktini ise söylemek gerçekten zor. İlk önce Bozköy’ün koyu gölgesi Şeyhlere ve Ovaya düşer. Göğün maviliği, turkuvaz suların rengi usulca sarıya çalar. Güneş adeta kızıl bir top olur. Delikli Şile ve Ali Obası ağır ağır hüzne boğulur.  

 

Başka bir romantik görünüm ise yağmur ve sistir. Sis kış ve baharların esrarlı tezahürüdür. Beyaz bir tül gibi denizden gelir ve ovayı örter. Bakı noktaları o sisin üzerine abanarak göğe yükselirler. Bu manzaralar görenlere hep tiryakilik vermiştir. Onun için Çakraz, 1960 yılından bu tarafa Karadeniz’in küçük bir turizm köşesidir.       

 

DENİZ TURİZMİ

 

Deniz turizmi Haziran’da başlayıp Ekim’in sonuna kadar sürer. Bozköyaltı, Çakraz ve Delikli Şile plajları her türlü gereksinimi karşılayabilecek donatılara sahiptir.  

 

YAYLA TURİZMİ

 

Yazılı Gökçeağaç ve Gürcüoluk Dağlarının içinde bulunan boşluklar; çobanların, yöre halkının yayla havasını teneffüs ettikleri alanlardır. 

 

MAĞARA TURİZMİ

 

Çakraz ve yöresi karbonatlı kayaçların yoğun olduğu bir yer olarak dikkati çeker. Bu jeolojik yapı mağara oluşumunu kolaylaştırmıştır. Takriben 7 km. uzaklıktaki Gürcüoluk Mağarasının Mimari, Elektrifikasyon ve Çevre Düzenlemesi projelerinin yapılandırma çalışmalarına Kültür Bakanlığına bağlı DÖSEM tarafından başlanmıştır. Gürcüoluk Mağarası 53 doğal odadan meydana gelmekte ve dikit sarkıt, traversten, soğan ve makarna oluşumlarla donanmıştır. Türkiye’de önemli mağaralar arasında sayılır. Yöre turizmine önemli katkılarda bulunacağı tahmin edilmektedir. 

 

KAMP-KARAVAN TURİZMİ

 

Bozköyaltı, Çakraz plajı ve Delikli Şile’nin egzotik doğasında Kamp ve Karavan için uygun alanlar bulunmaktadır. 

 

AV TURİZMİ

 

Çakraz, av ve yaban hayatına sahip bir bölgedir. Mevsimine göre bıldırcın, çulluk, tavşan ve çok miktarda yaban domuzu gibi av hayvanları bulmak mümkündür.Çakraz’da bazı yanlış avlanmalar neticesinde yaban domuzunun sayısı hızla artmıştır. Köylerin çoğu bu hayvandan muzdariptir. Bartın Valiliğinin Yaban Domuzu avı konusundaki başvurusu Milli Parklar ve Av Yaban Hayatı Genel Müdürlüğünce uygun görülmüştür. “A” ve “B” grubu Seyahat Acenteleri bu konudaki yabancı turistleri, organizasyonlarına dahil edebilirler. 

 

SUALTI DALIŞ

 

Deniz Salyangozu avcıları, Çakraz plajının 1,5 mil açıkları ile Karacakaya önlerinde batık gemilerin bulunduğunu ifade etmektedirler. 

 

YAMAÇ PARAŞÜTÜ

 

Türkiye’de revaçta olan yamaç paraşütünü Çakraz’da icra etmek mümkündür. Bozköy Tepesi ile Delikli Şile yakınındaki Köyüstü Tepesinin atlama için uygun noktalar olduğu tahmin edilmektedir. 

 

RÜZGAR SÖRFÜ

 

Bozköyaltı, Çakraz ve Delikli Şile’de sörf yapmak mümkündür. Sörfçüler için yarımadaların denize uzanışı ile denizlerin de karaya sığınmasını, otantik dokuyu birde denizden görme fırsatı doğar. 

 

TREKKİNG

 

Otellerin yoğun olduğu Çakraz Körfezi ile Delikli Şileden başlamak üzere dağlara doğru bir çok trekking rotası bulmak mümkündür. Örneğin; 

 

Çakraz, Delikli Şile, Kemen Tepesi ve Göçgüne doğru bir parkurdur. Ortalama 2 saatlik bir zaman alır (Sadece gidiş). 

 

Çakraz, Kızılca yokuşu. Ali Obası ve İncivez Köyü ikinci bir parkur. Ortalama 3 saatlik bir zaman dilimini içerir (Sadece gidiş). 

 

Çakraz, Bozköy Virajı, Guypınar ve Gürcüoluk Mağarası parkurunda 2,5 saatlik bir zaman kullanılır (Sadece gidiş). Trekking için patika yolları bilen Çakrazlı yerel rehberler tırmanmayı zevkli hale getirecektir. 

 

DENİZ MOTORU

 

Çakraz, Delikli Şile’de bir çok sandal ve deniz motoru bulunmaktadır. Buralardan kiralık motorlarla; 

 

Çakraz- Değirmenağzı- AMASRA-Tavşan Adası-Katır izine kadar olan mesafe 1,5 saatte gidilmektedir. 

 

Çakraz- Delikli Şile- Göçgün- Gökyar- ÇambuTekkeönü- Kurucaşile rotasına 2 saatte gidilmektedir. 

 

İsmail AKTAŞ

İl Turizm Müdürü V.

 
 

ÇAKRAZ – Ulaşım

 

ULAŞIM

 

Çakraz’a ulaşım Amasra ve Kurucaşile yönlerinden olmak üzere karayolu ile gerçekleştirilmektedir. Çakraz-Amasra arasındaki ulaşım gün boyu ve her yarım saatte bir olmak kaydıyla Çakraz Seyahat firmasına bağlı minibüslerce gerçekleştirilir.  

 

ÇAKRAZ – Mitoloji

 

Çakrazlılar yaratıcılıklarını mitolojide de göstermişlerdir. Üretilen mitlerde yüzyılların solduramadığı bir güzellik ile hayata ilişkin sembolik manalar vardır. Denizin egemenliği, ortak kaygı ve zevkler, doğal oluşumlar yaratıcılığın kaynağını teşkil etmiştir. 

 

ŞİMAL YILDIZI

 

Hikaye burada yaşayanların hayvan sevgisini simgeler. Bir gün Sesamos’tan gelenler balıkçıdan yunus balığı satın alarak tekrar denize atarlar. Doğduğu ortama geri dönen yunus yaşamaya başlar. Gel zaman git zaman Erythinoi’lerin bindiği yelkenli aniden oluşan fırtınada batar. Yunus balıkları denize düşenlerden birinin boğulmasını önlerler. Şimal Yıldızını izleyerek karaya çıkarırlar. İşte bu kişi yaşama devam eder. Her canlı gibi o da ihtiyarlar ve ecel ölümüyle ölür. Yakınları ve köylüleri büyük bir cenaze töreni hazırlar. Cenaze alayı Çakraz körfezini boydan boya geçip mezarlığa ancak varabiliyordu. Körfezden geçiş esnasında yunusların denizde atlayarak cenaze alayını selamladıkları söylenir.  

 

ÇAKIR KIZ

 

Çakraz’ın köylerinden birinde gözlerinin renginden dolayı Çakır Kız lakabıyla anılan genç kız büyüyüp serpildiğinde delikanlıların ve zengin erkeklerin gözdesi olur. Onunla, yaşıt bir çok kişi evlenmek ister. Fakat ailesi olgun yaşta olmadığını mazeret göstererek teklifleri geri çevirir. Hüsrana uğrayanlar kız hakkında dedikodu çıkartırlar. Söylenenler gerçekten ağır niteliktedir. Başta aile dedikodulara pek kulak asmasa da, evin reisi olan baba kahır içine düşer. Lafları kaldıramaz. Netice de Çakır Kızı katletmeğe karar verir. Konu için en uygun yerin Karacakaya civarı olabileceğini düşünür. Tanyeri ağarırken yola koyulup anılan yere varırlar. Soluklanmaları bitmeden Çakır Kız ve babasının etrafını karacalar sarar. Karacaların kimi babaya kimi de kıza bakar. Bu durum karşısında baba sevgi içinde kalır. Ceylan bakışlı kızına kıyamaz. Köylülere duyduğu kinden hiçbir şey kalmaz. Köye dönmek yerine orada yaşamaya karar verir. Gel zaman git zaman karacalarla dostluk kurulur. Keklik eti yiyerek karınlarını doyururlar. Oralara gelenlere yardım ederler. Çobanların kaybolan kuzularını bulurlar. Susayanlara su temin ederler. Çakır kız babasına neşe saçsa da köyden geliş nedenlerini unutamaz. Her şeyi derin derin düşünür. Neticede verem olup yatağa düşer. Baba yiyecek aramaya gittiğinde hüngür hüngür ağlar. Kızın gözyaşları görünmesin diye, yavru karacalar siler. Kız sonunda ölür. Babası derin bir mezar kazıp onu defneder. Ardından orada kalacak cesareti kendinde göremez ve köye döner. Dedikodular canlanmasın diye kızını kestiğini ilan eder. Bu seferde iftira edenler vicdanlarıyla baş başa kalırlar. Söylediklerini vicdanları kaldıramaz. Birer birer ölürler. Bundan böyle her kim Karacakaya’ya yalnız giderse bazen atlı, bazen de yalnız vaziyette güzel bir kız gördüğünü ve o kızın kendine yardım ettiğini söyler.